13 Eylül 2013 Cuma

KAYIP NESİLLER

MUSTAFA CAN
Yazılı ve görsel yayınların hepsine birden medya demekteyiz. Basılı yayın dediğimiz gazete, dergi ve kitaplar, görsel ve işitsel yayın olan radyo ve televizyon medyanın kapsam alanına girer. Bunlara ayrıca kitle iletişim araçları da denmektedir.
1860–1930 yılları arasında gelişmeye başlayan hareketli fotoğraf ve kablolu telefonlar, radyo ve televizyonun temellerini teşkil eder. Elektronik ve kimyasal endüstrinin gelişimi ile de günümüzün kitle iletişim araçları ortaya çıkmıştır. Popüler kültürün gelişimi ve eğlence sektörünün yaygın hale gelmesinde en büyük pay medyaya aittir.
Medyanın en önemli özelliği geniş kitlelere en kısa zamanda ulaşma ve onları en iyi şekilde etkileme vasıtası olmasıdır. Medya iyi kullanıldığı zaman insanlar iyiye ve doğruya yönlendirdiği gibi, yanlışa ve kötüye de yönlendirebilir. Kötü maksatlı insanların elinde halkı uyutan ve kötü emellerine alet eden bir yönü de vardır.
TV bilhassa çocuklar üzerinde kolay öğrenme ve okumaya etkisi olmakla beraber, saldırganlık duygusunun gelişimine de katkıda bulunmaktadır.  Şiddet ve müstehcenlik içeren yayınların çocukların “ahlak ve değer kaybına” yol açması ise en korkunç menfi etkilerin başında gelmektedir. Internet de aynı şekilde etkileri vardır.
Okullarımız çocuklarımızı eğitmemekte, ancak üniversiteye hazırlamaktadırlar. Öğrencilerin eğitimi ise televizyon yayınları, diziler ve internetteki amaçsız ve hedefsiz bilgi ve görüntü kirliliği ile zihinleri ve akılları doldurmaktan ibarettir. Bunlar kontrol eden bir mekanizma da yoktur.
Milli Eğitim Bakanlığı eğitim yapma yerine öğretim yapmaktadır. Öğretim dediği şey de öğrencileri hayata hazırlayıcı değil, üniversiteye hazırlayıcı eğitim programları uygulamaktır. Bakanlığın eğitim vermek istememesinin en büyük kanıtı “Din Eğitimi Genel Müdürlüğü”nü “Din Öğretimi Genel Müdürlüğü” şeklinde değiştirmesinden de anlaşılır. Görüldüğü gibi Milli Eğitim Bakanlığında eğitim vermek yasaktır. Bu nedenle eğitimi verme işi MEDYA’ya yani Televizyonlara kalmaktadır.Onlar da dizilerde “Okul” programları yapmaktadırlar.
TV’lerde yayınlanan okul programlarında okullar kız-erkek ilişkilerinin nasıl olması gerektiği anlatılmaktadır. Her öğrencinin farklı cinsten bir arkadaşı vardır ve arkadaş ilişkilerinden dolayı kavgalar çıkmaktadır. Böyle olması çok normal gösterilmektedir. Okul müdürü despot, idarecileri aciz ve öğretmenler öğrenciler tarafından oynatılan aptal insanlar olarak gösterilmektedir. Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı vardır ve bunları görememektedir. Bu demektir ki teşvik etmektedir. RTÜK diye bir kurum vardır ve bu kurum bu dizilere onay veren ve teşvik eden bir kurum haline gelmiştir.
TV’deki bu dizileri izleyen ve onlara benzemeye çalışan kravatı bir karış aşağıdan bağlanmış, saçları acayip şekilde uzanmış, eline takıp sırtına okul ceketi atmış, gömleğinin eteğinin biri pantolonun içinde biri dışarıda genç erkekler ve eteklerini dizlerinden bir karış yukarı çekmiş genç kızlar okul idaresi tarafından “Kılık kıyafet yönetmenliğine” uymaları için uyarıldıkları zaman öğrenciler ve veliler tarafından şikâyet edilmekte ve eğitim vermek isteyen öğretmenler Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından öğrenciye hakaretten soruşturma açılarak cezalandırılmaktadır.
İşte Milli Eğitimin hali ve öğrencilerin aldığı eğitimin durumu…
Ülkede Milli Eğitim Bakanı ve Bakanlığı olsaydı okullar öğretim yanında eğitim de verir ve “TV’lerde Okul Programları “Milli Eğitimin Amaçlarına” uymuyor. Ya bu amaçlara uygun program yapar eğitime yardımcı olursunuz, yoksa böyle program yapamazsınız” derdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder