14 Ağustos 2013 Çarşamba

İHTİLAL NASIL YAPILIR ?


İhtilali elinde silah olan asker yapar ve bu tarih boyunca böyledir. İhtilal Anayasa’ya e
lbette aykırıdır ve hiçbir Anayasa kendisine uyulmamasını ve ihtilal yapılmasını meşru göremez; ancak ihtilale kalkışanlar başarılı olurlarsa mevcut Anayasa’yı da değiştirerek yeni Anayasa yaptıkları için kahraman olurlar. İhtilal bir şekilde başarısız olursa bu durumda mevcut anayasa hükümlerine göre yargılanarak cezalandırılırlar. İhtilallerin kaderi budur. Ancak ihtilal sadece askerin yapacağı bir şey değildir; kamuoyu şayet ihtilali istiyorsa ihtilal yapılır.
Bu nedenle 12 Eylül ihtilali yine ihtilalci Org. Bedrettin Demirel’in de itirafı ile olgunlaşsın diye bir sene beklenilerek yapılmıştır. Asker hükümetin sıkıyönetim kararını uygulamayarak ve görevini aksatarak bir senede 5 bin gencin ölümüne seyirci kalmıştır. Gerçekte asker duruma el koyacaksa Ecevit Hükümeti zamanında Kahraman Maraş, Sivas ve Çorum olayları gibi toplu olayların olduğu, ekonomik olarak kuyrukların ve kıtlıkların yaşandığı dönemde duruma müdahale etmesi gerekirken müdahale etmemiştir.
Ancak 1979 yılında Demirel’in azınlık hükümeti 24 Ocak kararları ile ülkede yoklukları kuyruk ve kıtlıkları kaldırıp enflasyonu kontrol altına aldığı ve istihbaratı çalıştırarak Anarşi ve Terör odaklarını tam tespit etmiştir. Hükümet anarşiyi durma noktasına getireceği zaman askerler müdahale ederek hem durumdan vazife çıkarmış, hem de istikrarı askerin sağladığı imajını vererek halkın güvenini kazanmayı amaçlamış ve zamanlamayı buna göre yapmıştır.
Ayrıca ihtilali yapa askerler kendi aralarında tam bir mutabakat sağladıkları zaman buna karar verirler. Şayet aralarında ikna edemedikleri kuvvet komutanları ve ordu komutanları olursa buna teşebbüs edemezler. Bu nedenle Menderes döneminde Talat Aydemir ve 12 Mart 1971 Muhtırası öncesi 9 Mart’ta Faruk Gürler bu mutabakatı sağlayamadıkları için ihtilal yapamamışlar ve 12 Mart’ta I. Ordu komutanı Faik Türün Faruk Gürler’e “Siz meclisi kapatırsanız ben İstanbul’da toplarım” diye TBMM’nin kapatılmasına karşı çıktığı için ihtilali muhtıraya dönüştürmek durumunda kalmıştır. Gürler askerliği bırakıp siyasete girdiği zaman da siyaset dâhisi Süleyman Demirel tarafından perişan edilerek yaptıklarına pişman edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti askeri vesayetle ve askerlerin çalışması ile kurulmuştur. Bu nedenle asker vesayeti altındadır. Esasen askerlerin siyasete müdahalesi Osmanlı döneminde “Yeniçeri İsyanları” ile başlar. Asker her istediğini almıştır. II. Mahmud bu duruma müdahale ederek Yeniçeri ocağını kapatmış ve bu olaya tarihte “Vak’ay-ı Hayriye” (M. 1825) yani “hayırlı olay” denilmiştir. Ama yeni kurulan “Asakir-i Mansure-i Muhammediye”  (M. 1826) adı verilen orduda da bu gelenek devam etmiştir. Nihayet Meşrutiyetin ilanında olsun 31 Mart 1909’da “Harekât ordusunun İstanbul’a girerek isyanı bastırması ve Sultan Abdülhamid’i tahttan indirerek Sultan Reşad’ı tahta çıkarması gibi olaylar hep asker kökenlidir. Ordumuz bu ordunun devamıdır. Harekat Ordusu içine Yüzbaşı rütbesi ile İstanbul’a giren Mustafa Kemal daha sonra CHP’nin kurucusu ve TC’nin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu nedenle askerin siyasete müdahalesi ve çekidüzen vermesi bir gelenek haline gelmiş ve halkımız tarafından da yadırganmayarak büyük destek bulmuştur. Bu nedenledir ki askerlerin yaptığı 1982 Anayasası halkımız tarafında % 92 gibi ezici bir çoğunlukla kabul görmüş, hatta Anayasa’yı demokratik bulmayan % 8’lik hayır diyen kesim “Vatan haini” ilan edilebilmiştir.
1982’den günümüze 30 sene geçtiği halde Türkiye Cumhuriyeti henüz İhtilal Anayasa’sından ve askeri vesayetten kurtulabilmiş değildir. Demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasi partiler ihtilalcilerin yaptığı ant-i demokratik ve halkın seçme hürriyetini kısıtlayan % 10 barajın bulunduğu “Seçim sistemini” değiştirmeye bir türlü cesaret edememekte ve bunu da “istikrar” kılıfı ile savunabilmektedir. Son on sene içinde Ergenekon ve Balyoz Mahkemeleri ise yine ordu içinde bulunan farklı yapılanmaların birbirlerini suçlayarak ihbar etmeleri ve Genelkurmay’ın müsaadesi ile göstermelik olarak yapılmaktadır. Ayrıca 12 Eylül Anayasa’sı üzerinde değiştirmeye yönelik müdahaleler de yine asker-hükümet mutabakatı ve beraberliği ile yürütülerek 12 Eylül askeri rejimi ve Anayasası değişen ve gelişen şartlara uydurularak halkın ve hükümetin desteği ile devam ettirilmektedir.
İttihat ve Terakki liderlerinden ve ihtilalci kanattan olan Enver Paşa’nın “Osmanlı devletinde yapılan yapısal, siyasi reformlar askerler eliyle yapılmıştır; bundan sonra da asker eliyle yapılmaya devam edecektir” sözü geçerliliğini korumaktadır.
Bu durum demokrasinin önündeki en büyük engellerden birisidir ve bu durum düzelmediği sürece gerçek demokrasi ve sivil idareden bahsetmek mümkün değildir. 28 Şubat 1997’den sonra aslında gömlek değiştiren AKP ve Siyasal İslam değildir; gömlek değiştiren ihtilalci ve Kemalist zihniyet ve yapıdır. Konjonktür ve değişen dünya ve Türkiye şartları ve toplumun yapısı ve beklentileri doğrultusunda 12 Eylül zihniyeti ve Kemalizm “Dindar Kemalizm” şeklinde gömlek değiştirerek devam etmektedir. Zaten gömlek değiştirme kavramı beden ve zihniyet değişikliği anlamına gelmemektedir. Değişen gömlektir ve görüntüdür.
2002 tarihinde günümüze iktidar olan ve güya 12 Eylül ve 28 Şubat ile kavgalı görüntüsü veren AKP hükümetinin 12 Eylül Anayasa’nı değiştirme ve 28 Şubat kararlarına aykırı olarak görüntüyü koruma dışında hiçbir gerçekçi değişimi yoktur ve tüm icraatları 28 Şubat kararlarını uygulamaya ve zaman içinde değişmesi gereken yasaları değiştirmeye ve esası korumaya yöneliktir.



12 Eylül tasdikçilerini çok merak ediyorum!
12 Eylül darbe-i münafıkanesinin Cibali Babalarını merak ediyorum: bugün ne yapıyorlar!


Ali FERŞADOĞLU
afersadoglu@hotmail.com fersadoglu@yeniasya.com.tr
Tövbe etiler, tövbe mi ediyorlar! Yoksa, onun tahribatlarının devamına hâlâ destek mi veriyorlar?
Ne yaptı o dessas darbeciler?
● Topal-aksak giden cumhuriyeti, demokrasiyi, adaleti, hukukun üstünlüğünü yok etti.
● Kabiliyetleri öldüren istibdatı, baskıyı, diktatörlüğü, zorbalığı, zulmü, tek düşünceyi ihya etti.
● Hak ve hukuklar üzerinden silindir gibi geçti. Toplumun manevî, moral ve kültür değerlerini çökertti.
● Dava adamlığını öldürdü, eyyamcı bir gençlik, eyyamcı bir topluluk oluşturdu. Din, inanç, fikir, vicdan olmak üzere her türlü hürriyetleri batırdı.
● Baştan ayağa yasaklarla dolu anayasa, kanunlar ve YÖK’ü milletin başına belâ etti. Politikacılara dayatmalarda bulundu, ellerini kollarını bağladı, tecrübeli siyasetçileri biçti.
● Katrilyon lira maddî, hesapsız manevî zararlara mal olan PKK’yı milletin başına bela etti.
● Türk-Kürt kardeşliğini sabote etti, İttihad-ı İslâma gidecek bütün yolları kapattı.
● Cehalet, zaruret (geçim için zarurî ihtiyaçları bile karşılayamama) ve ihtilâf-ı efkârı (yani, haklı ve doğru tespitlere de inadına muhalefeti, karşı gelmeyi) canlandırdı.
● Ezberci, tek-tip düşünceye dayalı, pasif bir eğitim sistemini ihya ederek istidat ve kabiliyetleri mahvetti.
● Sistemi kilitleyen, demokrasiye, insan haklarına giden bütün yolları kapatan Kemalizm’i ayağa kaldırdı, ömrünü uzattı. Ülkeyi 30-40 yıl geriye götürdü. Ve daha nice haksızlıklar, zulümler, işkenceler, aşağılıklar, maddî-manevî zararlar…
12 Eylül darbe-i münafıkanesi öylesine tahripkâr, öylesine dessasane gitti ki, bugün bile ihdas ettiği zulüm anayasası değiştirilemiyor, tahrip ettiği devlet organları düzeltilemiyor!
Şimdi soru şu: Bir anayasa profesörümüzün, bir iki sene önce, “Evet 12 Eylül Anayasa’sını desteklemekle hata ettik!” dediğini Yeni Asya’da okuduk.
Acaba 12 Eylül darbecilerine medhiye dizenler, darbesini “Kahraman ordu dizginleri eline geçirdi!” deyip destekleyenler, Anayasası’nı elleri patlayıncaya kadar alkışlayanlar bugün ne âlemdesiniz?
Herkes sus-pus olurken, yeraltına geçerken, gizlenirken; darbecilere ve darbelere karşı cansiperane mücadele veren Yeni Asya camiasını susturmaya kalkanlar, “yanlış yaptınız” diyenler özür dilemeyi düşünür mü?
Merak ediyorum, 12 Eylül darbe-i münafıkanesini ve Anayasasını destekleyen aziz, sıddık, muhteremler ne yapıyorsunuz?
12 Eylül’ü koruma altına alan, göstermelik davalar açan, paketlerle oyalamaca-boyalamacalarla milletin gazını alan, Kemalizmi ihya eden iktidara dua etmekle mi meşgulsünüz!
Ey Cibali babalar, ey Kambur’lar! Ne yapıyorsunuz!
17.09.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder