Mikail Yaprak tarafından yazıldı. |
Çarşamba, 03 Temmuz 2013 21:16 |
![]()
Öyleyse geliniz, ayaklarımızı yerden kesip şöyle biraz havalanalım, eğlenceli bir “fikir jimnastiği” yapalım.
Dâvamızın dünyaya ve sosyal hayata bakan
yönünü; satırlarda ve sayfalarda, bilhassa da risalelerde okudukça,
fikir semasına göz dikelim. Dar ve “güncel” kalıplara dökmeden,
partilere ve particiliğe indirgemeden, kendi fikriyatımıza bir göz
atalım. Kimseyi incitmeden, kimseye dokunmadan, havada uçarcasına, suda
yüzercesine yol alalım.
Siyaset bilimcilerimizin,
sosyologlarımızın ve hâla böyle konuları ince eleklerden geçirerek,
tarihî gerçekleriyle ve partiler bazında nazara vermekten üşenmeyen
sabırlı yazarlarımızın da müsamaha kanatlarına sığınmayı ihmal
etmeyelim.
***
Bizim fikriyatımızı ve misyonumuzu dünya
âlem bilir. Hal böyle iken, zaman zaman çizgiye, misyona ve fikriyata
vurgu yapma gereği hissedilir. Sık sık hafızamızın tazelenmesine ihtiyaç
duyulur.
Değişim rüzgârlarının çok hızlı esmesi,
siyasî çalkantıların alaborası, “ali cengiz” oyunlarının çokluğu ve
darbeler, bunun sebepleri arasında gösterilebilir.
Aslında, bu ve benzeri sebeplerden
dolayı bütün dünya sıkıntıya düşse, kararsızlığa ve karamsarlığa
kapılsa, okurlarımızın bu alanda hiç bir derdinin olmaması gerekir.
Zira rehberimiz belli, meslek ve
meşrebimiz bellidir. Hizmet rehberinde, ihlâs ve uhuvvet risalelerinde
ve lâhikalarda yol haritamız çizilmiştir.
Bu yol haritasına göre yol almak
esastır. Hizmetteki meslek ve meşreb ne ise, neşriyatımızdaki misyon da
odur. Hem de “gizli-kapaklı” hiç bir meselemiz ve gayemiz yoktur. Her
yönüyle şeffaf ve net fikirlerle yolumuza devam ediyoruz. Bu yolda ve bu
uğurda, Risale-i Nurların rehberliğinde imana, Kur’ana ve hayata hizmet
esastır. Bu esaslarla ve bu zaviyeden elbette ki dünyaya, sosyal hayata
ve siyasete de bakış olacaktır.
Hakikî demokratlık da bizim misyonumuzun esaslarındandır.
Şimdilik öyle bir güne kaldık ki,
bakışımız havada seyrediyor. Yere inse bile, şimdilik yol alamıyor. Zira
yeri yerel hesaplar, dünyevî gayeler kaplamıştır. Hem de ne acıdır ki,
İslâm da bu zemine oturtulmuş, Müslüman da bu zeminde yol alır hale
gelmiştir. Yani siyaset sahnesinde, yönetime ve devlete göz dikilmiş,
bir takım menfaatler gözetilir hale getirilmiştir.
Biz ise, risalelerde böyle bir hedef
göremiyoruz. Demokratlara ve demokrat fikre destek de, onlardan her
hangi bir dünyevî menfaat beklenmeksizin, “din, vatan ve millet” namına
yapılmıştır ve öyle de devam edecektir.
***
Merhum Mehmed Âkif Ersoy, tam yüz yıl önce (26 Haziran 1913) nasıl bir ruh haline bürünmüş ki, şu mısraları dile getirmiştir:
“Kaç hakîki Müslüman gördümse, makberdedir./ Müslümanlık, bilmem ama, galiba göklerdedir.”
Bir nazire olsun diye, sadece
demokratlık ve demokratlar hususunda, (bu hususta ciddî yazılar yazan
yazarlarımızın, bilhassa son makaleleriyle meselenin özüne, çekirdeğine
inmeye çalışan Prof.Dr.Ahmet Battal hocamızın hoşgörüsüne sığınarak)
diyorum ki:
“Kaç hakikî demokrat gördümse makberdedir./ Demokratlık bilmem ama, şimdilik seferdedir.”
Bu bakış biraz şairvâri olsa da hakikat
şu ki: Bu meselenin çekirdeği de, meyvesi de, özü de Bediüzzaman’dadır,
bizdedir, nurculardadır!
Yer ile sema gibi, taban ile tavan gibi;
her ilmin ve her fikrin de bir zemini olduğu kadar, bir arşı ve bir
seması vardır. Biz de başımızı kaldırıp fikriyatımızın semâsına bakalım;
Risale-i Nur’da kaç yerde “demokratlık, demokratlar, dindar demokratlar, demokrat nur talebeleri” ve daha bir çok tabirler, başlıklar ve izahlar olduğunu dikkatle okuyup, sosyal bünyemizi nurlandıralım.
Bilirsiniz, ”ayağı yere basmak” deyimi
kadar, “ayağı yerden kesmek” deyimi de; yerine, zamanına ve pozisyonuna
göre, müsbet ve güzel mânaların kalıbı ve zarfı olabilir. Hele ki, bu
deyimlerin muhtevaları ve mazrufları daima elimizde, gönlümüzde ve
kafamızda olursa!.
Zira risaleleri elimizden çekip alacak,
muhtevayı ve mânayı kafamızdan ve gönlümüzden söküp atacak, ve bizi
kendine ram edebilecek hiç bir dünyevî ve siyasî güç tanımıyoruz!.
“Ayağını yere basmak” deyiminin
muhtevasını oluşturacak nitelikte, sağlıklı ve sağlam adımlarla içtimaî
ve siyasî alanda yürüdüğümüz zamanlarımız gibi; darbeler ve anormal
müdahalelerle siyasetin içi boşaltıldığı ve yeni parantezler açıldığı
dönemlerde (parantez kapanıncaya kadar) ayaklarımız yerden kesilebilir.
Şimdilerde olduğu gibi..
Öyle bir yoldayız ki, öyle sağlam ve
sarsılmaz idealimiz var ki, bizim için her hal ü kârda hava hoş.
İçtimaî ve siyasî yolda ayaklarımız yere basıyorsa, ne ala! Verilen
ölçüler içinde yola devam ederiz! Yok eğer, sebepler ve hâdiseler,
ayaklarımızı yerden (siyaset zemininden) kesmişse, yine ne âla!.
Okumaya, yazmaya ve anlatmaya devam ederiz!
Hem de tevhid, nübüvvet, haşir hakikatleriyle beraber içtimaî ve siyasî hakikatleri de ihmal etmeden! Hele bir de, “bu vatanda dört parti var” meselesi bile “kalbe ihtar edilen içtimaî hayatımıza ait bir hakikat” olursa!..
Öyleyse haydi, ayaklarımız yeniden yere
basıncaya kadar, fikriyatımızın semasına seyahate devam edelim.
Okuyalım, yazalım, anlatalım..
Siyaset sahnesinin (kendi partilerini
garip bırakıp, başka yerlere dağılan) demokratlarına da; toparlanma,
hazırlanma, şuurlanma ve yuvaya dönüş dileyelim. Vesselam!
|
19 Ağustos 2013 Pazartesi
MİSYON SEMASINA SEYAHAT
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder